İsviçre, Ukrayna ve Fener

Ahmet Özay

Bayramın ilk günü Yeni Şafak’ta “Patrik I. Bartholomeos Ukrayna Barış Konferansına katıldı” başlıklı haber yer aldı. Fener Patriği I. Bartholomeos, İsviçre’de 15 ve 16 Haziran günleri gerçekleşen 90 dolayında ülkenin davet edildiği “Uluslararası Ukrayna Barış Konferansı’na” katılarak, kapanış resminde poz verdi.

Fener Patriğinin İsviçre Zirvesine katılacağı haberi Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski tarafından kamuoyuna duyuruldu. Fener Rum Patrikhanesi daha sonra Patrik I. Bartholomeos’un İsviçre’deki Ukrayna Zirvesi’ne iştirak edeceğini Patrikhane‘nin sosyal medyası üzerinden açıkladı.

Bu açıklamaları Vatikan Haber Ajansı’nın geçtiği “Dünya Ortodoksluğunun Onursal Başkanı ile Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski arasında yapılan telefon görüşmesinin ardından Fener Patriğinin İsviçre Zirvesine katılacağı” haberi geçildi.

VATİKAN AÇIKLAMASI

İşte tartışmalara neden olan süreç de Vatikan’ın bu ifadesi ile başladı. Fener Patriği Bartholomeos ile birlikte Vatikan da zirveye davet edilmişti. Lakin, zirvede Papa Francis yoktu. Kendisini Vatikan Devlet Sekreteri Pietro Parolin temsil etti. Başka bir ifade ile Vatikan Bartholomeos’un‚ fiyakasını’ bozmadı. Temsilde bir seviye geride durmayı tercih etti. Fener’i parlatmaya özen gösterdi.

Müzakere masasını Amerika ile Avrupa birlikte hazırladığına göre demek ki bu detay planlama aşamasında ‘böyle’ uygun görülmüştü.

Fener Patrikhanesi Türk hukukuna ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara göre uluslar üstü bir temsil makamı, dolayısı ile ökümenik (ekümenik) bir konumda değil. Ayrıca, ‘Rum Ortodoks Kilisesi’ sadece bağlı olduğumuz anlaşmalara göre değil Rus Kilisesine, hatta Moldova ve Ukrayna Ortodoks Gagavuz Kilisesine göre de dünya Ortodokslarının temsil makamı değil. Yani ‘ökümenik’ sıfatından yoksun.

Eğer Fener Patriği Zirve’ye Vatikan ile birlikte ‘uhrevi’ nedenlerle zirveye davet edildiyse, savaşa taraf olan diğer Ortodoks inananların temsilcisi Moskova Patriği Kirill’in de İsviçre’ye davet edilmesi gerekirdi. Böyle bir davetin yapıldığına dair elimizde bir bilgi yok.

İSVİÇRE HATIRASI

Zirvenin kapanış resminin teşkilinde Ukrayna’nın milli politikaları ile Amerikan stratejisinin, Vatikan’ın tekelci anlayışının ve Fener Patrikliği’nin hatıra resmi çektirme özleminin etkili olduğunu söylersek, yanılmış olmayız.

Aslında olup biteni anlamak için Ocak 2019’a dönmekte yarar var. İstanbul Rum Patrikhanesi 2019 yılında, Ukrayna kilisesinin Moskova Patrikhanesinden ayrılarak, bağımsızlık elde etmesini öngören kararını onayladı. Fener Rum Patriği Bartholomeos, Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ne “otosefali” adı verilen “otonomi” kazandıran kararnameyi Devlet Başkanı Poroşenko’nun İstanbul’a gelerek bizzat katıldığı törenle kendisine taktim etti.

Fener Rum Patrikhanesi’nde düzenlenen ayine dönemin Ukrayna Devlet Başkanı Poroşenko ailesi ve Ukrayna Ortodoks Kilisesi Paşpiskoposu Epifaniy’i de özel uçağı ile İstanbul’a getirerek katılmaya özen gösterdi.

İSTANBUL’DAKİ TÖREN

Ukrayna Ortodoks Kilisesi’ne “otosefali” statüsü kazandıran “Tomos” adı verilen kararname Başpiskopos Epifaniy’e İstanbul’da takdim edildi.

Bu olayın tarihi bir nitelikte olduğu o gün de malumdu. Tüm bunlar İstanbul’da yaşanırken bugün ‘Fener Patriğinin İsviçre’de ne işi var?’ sorusunu soranlar “Yerel seçimlerde CHP’nin İstanbul Belediye Başkanı kim olsun?” hengamesinden kurtulup ulusal veya uluslar üstü konuları algılama yeteneği adına felçli bir durumdaydılar. Bugün de maalesef pek değişen bir şey yok. Olan biteni anlam ve anlatma yerine tahrifat tercih edilen en kolay yöntem.

Zira, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Fener Patriği Bartholomeos ile İsviçre’de gizlice görüştü kurgusu gündeme getiriliyor. İstanbul’da veya Ankara’da Türk siyaset adamlarının her gün görüşme fırsatına sahip olduğu dini bir lider ile neden İsviçre’de görüşülsün? Bu soruyu sormak kimsenin aklına gelmiyor.

Eğer hafızalarımızı tazelersek… Türkiye’deki farklı dinlerin temsilcileri ziyaretin niteliğine göre zaman zaman uluslararası ziyaretlerde hazır bulunabiliyorlar.

Sözgelimi Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ziyareti vesilesiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından konuk ülke başbakanının onuruna verilen yemekte diğer dini temsilciler ile birlikte Fener Patrikhanesi Ruhani Lideri Bartholomeos da hazır bulunmuştu. Bu bakımdan Fener Patriğinin nereye katıldığı kadar “Neye katıldığı ve neyin parçası olduğunun” iyi anlaşılması ve anlatılması gerekmektedir.

DIŞİŞLERİ AÇIKLAMASI

Nitekim Dışişleri Bakanlı Sözcüsü Öncü Keçeli ‘‘Fener Rum Patrikhanesi’nin, 15-16 Haziran 2024 tarihlerinde İsviçre’de düzenlenen Ukrayna Barış Zirvesi’ne devlet statüsünde katıldığı ve Sayın Bakanımızın zirve marjında Fener Rum Patriği Bartholomeos’la resmi bir ikili görüşme yaptığı yönündeki haberlerin‚ gerçeği yansıtmadığını” dile getirmiştir.

Fener Patriği zirveyi düzenleyen Ukrayna ve İsviçre makamları tarafından, Vatikan Temsilcisi ile birlikte ‘gözlemci’ olarak takdim edilmiştir.

Zirve sonunda kabul edilen ve kamuoyuyla paylaşılan Ortak Bildiri’de ‘Fener Rum Patrikhanesi’nin isminin de ‘imzacı’ olarak eklendiğine dair iddiaları üzerine zirvenin organizatörleri İsviçre ve Ukrayna’dan Türkiye izahat istemiştir.

Fener Rum Patrikhanesi’nin konumuna ilişkin devlet politikamızda herhangi bir değişiklik olmadığı hususu da yapılan açıklama ile bir kez daha vurgulanmıştır.

Nitekim, Dışişleri Bakanlığı kaynakları Fener Patrikhanesi ile ilgili Ukrayna savaşı bağlamında yaşanan değişimi yakından izlemekteler. Bu değişim Türkiye’ye yeni bir algılama görevi yüklediği gibi Dışişleri Bakanlığına da özel bir hassasiyet bilinci getirdiği aşikardır.

Bu bağlamda‚ ‘Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin açıklaması ile gündeme gelen iddialara ilk elden cevap verilmiş oluyor. Her ne kadar Fener Patriği’nin İsviçre’de verdiği fotoğraf istismar edilse de Dışişleri Bakanlığının bu açıklaması Fener Patrikhanesi’nin ‘uluslar üstü’ konumuna itiraz eden kamuoyunu ile aynı duyarlılıkta olduğunu da ortaya koyuyor.

MOSKOVA’NIN TUTUMU

Ukrayna Kilisesinin Moskova Patrikliğinden ayrılarak Fener Patrikhanesi bağlanmasının neden olduğu sorunlar gelecekte de sürecek. Bugün İsviçre’de gündeme gelen Patrikhane’nin konumu belki yarın Rusya ekseninde de tartışmalara neden olacak. Lakin, tam bu noktada Kiev – Moskova ayrışması Fener Patrikhanesinin konumuna ilişkin Türkiye’ye yeni fırsatlar sunuyor. Fener Rum Patrikhanesi’nin‚ Dünya Ortodokslarının Merkezi olduğu iddialarını Türkiye gibi Rusya’nın da kabul etmediği aşikar. Bu nedenle Yunanistan’ın, Amerika’nın ve Vatikan’ın yaklaşımlarını kuşku ile karşılamak yerinde olabilir. Lakin, Türkiye’nin Fener Kilisesinin konumu hakkında edilgen bir siyaset izlediğini düşünmek yersiz.

Gagavuz Türkü bir akademisyen “Ukrayna Kilisesi bağımsız kalabilirdi. Bu olmadı. Mesela Ukrayna’da yerleşik Gagavuz Türkleri Fener Patrikhanesine bağlı değiller. Tamamen bağımsızlar. Fener Kilisesi öteden beri Gagavuzları asimile ederek Yunan gibi göstermeye çalışır. Bartholomeos’un İsviçre Zirvesine katılımı muhtemelen Amerika ve Vatikan politikasının bir sonucudur. Ukrayna Kilisesi aldığı vergilerin yüzde 10’unu Fener Kilisesine aktarmaktadır” sözleri ile meseleye açıklık getiriyor.

Bulgaristan, Romanya, Ukrayna ve Moldova’da Fener Kilisesini kabul etmeyen, Türkiye’yi anavatan gören on binlerce Hristiyan Türk yaşamaktadır. Osmanlı döneminde olduğu gibi, Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk yıllarında ve bugün de Türkiye bu coğrafyanın hassasiyetlerinin bilincinde olmuştur.

Mahmut Esat Bozkurt’un Bükreş Büyükelçiliği döneminde Gagavuzların Türk eğitim sistemine entegrasyonu amacıyla bölge ülkelerine Türkçe öğretmenleri gönderilmiştir.

Son 20 yıllık süre zarfında Türkiye bölgedeki Hıristiyan Türkler için Osmanlı geleneğinin bir devamı olan onlarca kiliseyi TİKA eliyle restore etmiştir.

Türkiye hiç şüphesiz Ukrayna’yı 2014 yılından bu yana özde ve sözde en yakından tanıyan ve anlayan ülkedir. Türkiye’nin Ukrayna coğrafyasına yönelik politikası yüzyıllardır dost ve düşmana güven verecek kadar sağlıklı temellere sahiptir. Türkiye’nin siyasi, askeri ve farklı inanç gruplarına yaşam hakkı veren potansiyeli ile Ukrayna konusunda diplomatik öncülüğünü sürdürecektir. Türkiye’nin Hıristiyan Ortodoks dünyasına yaklaşımı tüm kuşkuların etkisinde kalmadan bir bütün olarak anlaşılmalıdır. Doğru olan budur.